• Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Youtube
  • LinkedIn
Uzm. Dr. Turan Poyraz - Beyin ve Sinir Hastalıkları Uzmanı
  • Anasayfa
  • Hakkımda
    • Özgeçmiş
    • Yayınlar
    • Basında Biz
  • Tedavilerimiz
    • Migren / Başağrısı
    • Beyin Sağlığı
    • İleri Baş Ağrısı Tanı ve Tedavisi
    • Nöroplastisite
    • Fibromiyalji
    • Sağlıklı Yaşlanma
    • IV Tedaviler
    • Ozon Tedavisi
    • Tanısal Testler
  • Videolar
  • Seminerler
  • SSS
  • Bize Danışın
  • Randevu Al
  • Menu Menu

Migren Tedavisinde Ana Hedefler

19 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in migren/tarafından drturan_pyrzawp

Migrenin başarılı tedavisine yönelik yaklaşımımızı tanımlamak için bir kelime kullanmak zorunda kalsaydık, bu kelime “denge” olurdu.

Migren Hakkında Ne Bilmek İstiyorsunuz?

Migren ağrılarından muzdarip çoğu insan, etkili olmayan ve sıklıkla olumsuz yan etkilere neden olan mevcut tedavi seçeneklerinden memnun değildir. Migren Tedavisinden ana hedefimiz özellikle pregnenolon, DHEA, östrojen, progesteron ve testosteron gibi steroid hormonlarını dengelemeye çalışmaktır; melatonin ve diğer doğal maddeleri kullanarak epifiz bezinin işlevini sıfırlar; probiyotikler ile de gastrointestinal ve sindirim sağlığını iyileştirir ve migrende çok önemli bir rol oynayan iki mineral olan kalsiyum ve magnezyum arasında ki dengeyi sağlamaya çalışırız.
Migren ve bununla ilişkili semptomları ortadan kaldırmanın yanı sıra Migren Kürünün; yüksek kolesterol, kalp hastalığı ve fibromiyalji dahil olmak üzere sıklıkla migrene eşlik eden diğer koşulları hafiflettiği gösterilmiştir.

Migren Tedavisi

“Migren Tedavisi” için önemli basamaklardan biri de vücuttaki belirli sistemlerin işlevinin dengelenmesi, belirli hormonların ve diğer doğal maddelerin dozlarının her bireyin farklı ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde uyarlanmasıdır.
Migrenin başarılı tedavisi yaklaşımı, bu hedefe ulaşmak için vücuttaki çeşitli sistem ve işlevlerinin düzenlenmiş ve senkronize bir ayarını içerir. Bu alanlar aşağıdaki gibidir:
Nörohormonal sistem: Hipotalamus, hipofiz bezi ve steroid hormonları, yani yumurtalıklar, testisler ve adrenal bezlerin aktivitelerini içerir. Amacımız, bu bezlerin ürettiği hormonları dengelemektir.

Pineal bez: Bu bez, her ikisi de migrende kilit oyuncular olan serotonin ve melatonin hormonunun döngüsel üretimini dengeler. Bu nedenle hedefimiz epifiz bezinin işlevini sıfırlamaktır.
Sindirim sistemi: Migrenlilerin %70’inde sindirim sisteminde sorunlar vardır, sindirim sistemi içindeki dengenin tamiri Migren Tedavisinin kritik bir parçasıdır.
Magnezyum dengesi: Diğer bir faktör, magnezyum ve kalsiyum olmak üzere iki kritik mineral arasında bir denge sağlamaktır, çünkü bu maddeler arasındaki dengesizlik migrende çok önemli bir faktördür.
Sempatik ve parasempatik sistemler: Yukarıda belirtilen dört sistemi dengelemek için çalışırken, aynı zamanda Migren Tedavisinin nihai hedefi olan sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasında bir denge üzerinde çalışılmalıdır.
Tedaviye doğru başlanabilmesi için mevcut hormonal durumunuzun ayrıntılı değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.

İhtiyacınız olacak testler: İhtiyacınız Olan Kan Testleri

Lipid paneli (toplam kolesterol, LDL, HDL ve trigliserit)

Östrojen (kadınlar)
Estradiol (erkekler)
Progesteron
Testosteron
DHEA-S,
Pregnenolon
Kortizol

Nörohormonal Sistem

Migren hastalarının çoğunluğunu oluşturan hala adet gören kadınların testi yapmak için en uygun zamanı, adet döngüsünün 19-21 günleri arasındadır. Çünkü bu günler progesteron seviyelerinin en yüksek seviyede olduğu günlerdir.

Optimal hormon seviyeleri kritik olmakla birlikte, hormon dengesi de önemlidir. Bu nedenle, Migren Tedavisi, hormonları sayılarla ölçmek yerine östrojen ve progesteron gibi tamamlayıcı hormonlar ile kortizol ve DHEA arasında dengeli bir orantı sağlamaya çalışır. Bu hormonları dengelediğinizde ve eşsiz vücut kimyasına ve ihtiyaçlarınıza özgü hormonal bir denge elde ettiğinizde migren ile başa çıkabilirsiniz.

Kolesterol: İlk Bileşen

Hormon üretimi kolesterol ile başlar. Bu nedenle, sağlıklı bir kolesterol seviyesine sahip olmak, yeterli hormon üretimi için kritik öneme sahiptir. Çok yüksek veya çok düşük kolesterol seviyeleri, hormon seviyelerinin dengelenmesi için yetersizdir. Bu yüzden migrenli kişilerde tedaviye başlarken hormon paneliyle birlikte bir lipit paneli (kolesterol, LDL, HDL ve trigliseritler) bakarız.

Pregnenolon

Pregnenolon sadece beyindeki en yaygın hormon değildir, aynı zamanda aldosteron, kortizol, kortizon, DHEA, östrojen, progesteron ve testosteron dahil olmak üzere tüm steroid hormonlarının olduğu bir “büyükanne” hormonu olarak kabul edilir. (“Steroid hormon” terimi, cinsiyeti belirleme, iltihabı azaltma ve
büyümeyi düzenleme yeteneğine sahip yapısal olarak benzer biyokimyasal bir
aileyi ifade eder.)

Bu nedenle, bu hormonlardan herhangi birinin seviyeleri normalin altına düştüğünde, pregnenolon seviyeleri de tipik olarak etkilenir.
İşte pregnenolona atfedilen bazı özellikler ve migrenle mücadelede bu kadar önemli bir hormon olmasının bazı nedenleri:
Diğer hormonların seviyelerini normalleştirme yeteneğine sahiptir.
Yeni beyin hücrelerinin oluşumuna yardımcı olur ve bu nedenle öğrenme, konsantrasyon ve hafıza üzerinde olumlu bir etkisi vardır.
Ruh halini iyileştirir ve depresif belirtileri hafifletir.
Enflamasyonu ve alerjileri iyileştirir.
Adet öncesi sendromu ve menopoz semptomlarını iyileştirir.

Pregnenolon yüksek dozlarda bile güvenli kabul edilir. Bununla birlikte, pregnenolon DHEA’ya ve daha sonra progesterona dönüştürüldüğünden, Migren Küründe yaptığımız gibi hormonların periyodik kan testine bakılması önerilir.

DHEA

Pregnenolon hormonların büyükannesi ve dehidroepiandrosteronun (DHEA) öncüsü olsa da, DHEA annedir, çünkü östrojenler ve testosteron için bir öncüdür.

Düşük DHEA seviyeleri yaşlanma ile ilişkili olsa da, bunlarla sınırlı olmamakla birlikte migren, kronik inflamasyon, depresyon, romatoid artrit, hafıza ve konsantrasyon zorlukları, osteoporoz, kalp hastalığı (erkeklerde), Tip II diyabet komplikasyonları, artmış bazı kanserler için risktir. DHEA’nın ana işlevlerinden biri, stresin zarar verici özelliklerini baskılamaktır. Optimal DHEA / kortizol oranını korumak, yaşlanmayı önlemek için kritik bir anahtar olmakla kalmaz, aynı zamanda migrenle baş etmede de önemlidir.

Vücudunuzun DHEA üretimi, bir kan örneğindeki DHEA-sülfat (DHEA-S) miktarı ölçülerek tanımlanabilir. DHEA östrojenler ve testosteron için bir öncü olduğundan, bu hormonların seviyeleri üzerinde bazı etkileri olabilir. Kişilerin 7- keto DHEA almasını öneriyoruz; 7-keto DHEA, DHEA’nın metabolizmasının bir ürünüdür. 7-keto’nun en önemli özelliği, DHEA’nın aksine östrojen ve testosterona dönüşmemesidir.

Östrojen ve Progesteron

Östrojen ve progesteron vücut tarafından doğal olarak üretilir ve tipik olarak kadın cinsiyet hormonları olarak düşünülür. Aslında, bu iki hormon kadınlarda tipik olarak erkeklerden daha yüksek seviyelere sahiptir, ancak hem östrojen hem de progesteron iki cinsiyette ve her yaştan insanda bulunur.
Migrendeki östrojen ve progesteron rolleri hem kritik hem de karmaşıktır. Bu iki hormonu birlikte gruplandırabiliriz çünkü çok yakından bağlıdırlar. Migrenin yanı sıra perimenopoz ve menopoz sırasında kadınların yaşadığı belirtilerin ortadan kaldırılması için kritik olan şey, optimal seviyelerin bireysel olarak restorasyonu değil, aralarındaki denge olduğunu söyleyebiliriz.

Östrojen ve Migren

Östrojen seviyeleri ile migrenin gelişimi ve ortadan kaldırılması arasındaki ilişki, samimi bir ilişkidir. İşte östrojen ve migren hakkında bildiklerimiz:
Menarşta (bir kadının adet döngüsü ilk başladığında) migren prevalansı artar. Menstrüasyondan yani adetten hemen önce östrojen seviyelerindeki düşüş birçok kadında migreni tetikler.
Migren genellikle östrojen seviyeleri yüksek olduğunda gebeliğin ikinci ve
üçüncü üç aylık dönemlerinde azalır.
Migren genellikle östrojen seviyeleri önemli ölçüde düştüğünde ortaya çıktığı için bir kadının doğumundan hemen sonra kendini belli eder.

Testosteron

Testosteron tipik olarak erkek hormonu, erkek cinsiyetinin ve üreme organlarının normal gelişiminden ve saç büyüme (ve kaybı) şekli, vokal akorun kalınlaşması, kas gelişimi dahil olmak üzere ikincil erkek cinsiyet özellikleri ve diğer özelliklerin gelişmesinden sorumludur. Sağlıklı ruh hali, enerji seviyesi, kemik iliği üretimi, doğurganlık ve cinsel isteği korumak için normal testosteron seviyeleri
gereklidir. Kadınların da testosterona ihtiyacı vardır; seviyelerinin erkeklerinki kadar yüksek olması gerekmez, ancak optimal seviyelerinin sağlığı korumak için yeterli olması gerekir. Testosteron düzeylerinin erkeklerde ve kadınlarda da migreni ortadan kaldırmak için dengede olması gerekir.
Kadınlarda, vücut seviyeleri testosteronun düşük olduğunu fark ettiğinde DHEA seviyeleri testosterona dönüşebilir. Bu nedenle, DHEA’nın (testosteronun öncüsü) dikkatli kullanımı, bazı kadınların optimal seviyelere ulaşmasına yardımcı
olabilirken, diğerlerinde kadınlar en azından geçici bir dönem testosteron
takviyesine ihtiyaç duyar.

Pineal Bez
Melatonin

Araştırma bulguları, epifiz düzensizliğinin ve dolayısıyla melatonin dengesizliğinin migren gelişiminde rol oynadığı fikrini desteklemektedir. Melatonin migren ve uyku bozukluğu bulmacasında önemli bir parçadır. Dengeli epifiz bezi fonksiyonu ve sağlıklı uyku düzenleri, Migren Tedavisi programında kritik bileşenlerdir.

Melatonin takviyeleri, marketlerde, eczanelerde, ve internet siparişlerinde yaygın olarak bulunur. Migren Tedavisi için epifiz segmentinin bir parçası olarak, yatmadan önce bir veya iki kapsül alınan melatonin, B6 vitamini veya L theanin içeren bir kombinasyon ürünü önerilebilir.

Çoğu durumda, hastaların sirkadiyen döngüsü tamir edilene kadar sadece birkaç ay melatonin almaları gerekir.

Migren Tedavisinin Ek Faydaları
Migren Tedavisi, migreni ortadan kaldırmasının yanı sıra, insanların diğer birçok semptom ve durumu hafifletmelerine de yardımcı olur. Migren ile yaşayan çoğu insan depresyon, uykusuzluk, yüksek kolesterol, kabızlık, huzursuz bağırsak sendromu, kronik yorgunluk, fibromiyalji, ruh hali değişimleri, menstrüel
zorluklar veya uyku bozuklukları da dahil olmak üzere bir veya daha fazla sağlık sorunu ile mücadele ediyor. Bu nedenle, hormon düzenlenmesi, pineal bezi dengeleme, kalsiyum-magnezyum dengesinin yeniden dengelenmesi, sindirimin düzenlenmesi yanı sıra hastalar diğer sağlık sorunlarının da ortadan kalkacağını bilmeliler.

B6 Vitamini

B6 vitamini (piridoksin), çeşitli nedenlerden dolayı migren tedavi programının önemli bir parçasıdır. Pineal fonksiyonun düzeltilmesi söz konusu olduğunda, uyku-uyanıklık döngüsü, kronik ağrı, ruh hali ve iştahta önemli bir role sahip olan beyin nörotransmitteri olan serotonin üretimi için B6 vitamini gereklidir. B6 vitaminin sakinleştirici bir etkisi vardır.

Sindirim sistemi Dengesinin Sağlanması
Migren ve sindirim sistemi özellikle de bağırsak bağlantısı, çok sayıda çalışma ve klinik gözlemle doğrulanmıştır. Migren hastalarının %60-70’inde sorguladığımızda kabızlık veya benzeri bağırsak sorunlarına rastlıyoruz. Migrenin başarılı bir
şekilde tedavisi sağlıklı bir bağırsağa bağlıdır. Sağlıklı bir bağırsak yolu sağlamak için yapabileceğiniz en önemli şeylerden biri, bağırsak florasındaki dost ve düşman bakteriler arasındaki dengeyi korumaktır. Dost bakteriler, sağlığı teşvik eden veya sağlığı koruyan özellikler sağlarken, düşman bakteriler sağlığınıza önemli ölçüde zarar verebilir. Denge, kötü bakterilerin lehine döndüğünde,bağırsak hasar görür ve iltihaplanır. Genellikle dysbiosis adı verilen bu durum, ishal, kabızlık, gaz, karın ağrısı, kramp ve şişkinlik gibi semptomlarla karakterizedir.
Migrenli iseniz, ishal, kabızlık, irritabl bağırsak veya karın ağrısı gibi sindirim sistemi sorunlarınız varsa bağırsak floranızı dengelemeniz gerekir. Bağırsak sağlığınız için gerekli olan probiyotikleri takviye olarak kullanabilirsiniz.

Probiyotikler

Probiyotikler, bağırsak sisteminizdeki bakteri florasının dengesini geliştirmek veya geri yüklemek için alabileceğiniz canlı, dost bakterilerdir. Dost bakterilerin en yaygın ve gerekli olanı, sağlık için gerekli olan birçok işlevi yerine getiren bifidobakteri, streptokok ve laktobasil türleridir.
Besin maddelerinin kan dolaşımına emilimine yardımcı olurlar. İshale neden olabilecek zararlı bakterilere karşı bir bariyer oluştururlar. En iyi şekilde çalışabilmeleri için bağırsak hücreleriniz için gıda üretirler. Zararlı bakterilerin hasara neden olmasını önlemeye yardımcı olurlar.

Bağırsak sistemindeki dost bakterilerin çoğunu yok edebilecek antibiyotik kullanımının neden olduğu semptomları önlerler.
Çok fazla araştırma ve deneyden sonra, tavsiye ettiğimiz probiyotik takviyesi, doz başına 3.5 milyar laktobasil grubu, 1 milyar bifidobakteri grubu ve 0.5 milyar streptokok termofili içeren toz bir formüldür. İyi tolere edilir, kullanımı kolaydır. Bu takviyeyi günlük olarak aldıktan birkaç ay sonra, çoğu insan, belki de ayda bir kez, ara sıra kullanımın sağlıklı bir bağırsak ve genel sağlık için yeterli olduğunu görecektir.

Magnezyum dengesi
Migren Kürü, başağrısı için kritik olan iki mineralin, iyonize magnezyum ve iyonize kalsiyum arasındaki dengenin tamiridir. Bu iki element arasındaki denge, steroid hormonlarının aktivitesi, pineal bezin fonksiyonu, sindirim sisteminin düzgün çalışması ve ayrıca sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki denge ile yakından bağlantılıdır.

Kalsiyum-Magnezyum Oranı
Kalsiyum / magnezyum oranı ile migren arasındaki ilişki bir süredir bilinmektedir. Örneğin 1993’te araştırmacılar, düşük seviyelerde iyonize magnezyum ve yüksek iyonize-kalsiyumun migrenle ilişkili olduğunu ve bu iki durumun serebral vazospazma ve beyine giden kan akışının azalmasına neden olduğunu kaydetti.
Migrenliler arasında yaygın olan yorgunluğun önlenmesine ve uyku döngüsünün düzenlenmesine yardımcı olmak için dengeli bir kalsiyum / magnezyum oranı da gereklidir. Yine, bu denge aynı zamanda sempatik sinir sistemi (kalsiyumun etkisi olan) ve parasempatik sinir sistemi (magnezyum etkileyen) arasındaki dengeyi de yansıtır.

Magnezyum

Magnezyum eksikliği migren tanınızın bir parçasıysa, takviye magnezyum faydalı olacaktır. Birkaç çalışma, magnezyum takviyesinin düşük serum iyonize magnezyum seviyelerine sahip kişilerde magnezyum takviyesinin migren ataklarını azalttığını göstermiştir. Ayrıca magnezyum takviyesinin migren, şişkinlik ve ödem dahil premenapoz yakınmalarını biliyoruz.

Magnezyum takviyeleri çeşitli tiplerde ve formlarda (örneğin magnezyum sülfat, oksit, glukonat, karbonat ve klorür) mevcut olmasına rağmen, Migren Küründe tavsiye ettiğimiz form magnezyum sitrattır veya magnezyum malattır. Bu, vücudun en iyi emebildiği tiptir. Özellikle bireysel ihtiyaçlara bağlı olarak, toz halinde, suda çözünür bir magnezyum takviyesidir, yatmadan önce 400-800 mg önerilir. Herhangi bir kalp veya böbrek hastalığınız varsa, magnezyum almadan önce mutlaka doktorunuzla konuşun.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/migrentedavisi.jpg 667 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-19 11:52:042024-07-23 13:40:40Migren Tedavisinde Ana Hedefler

Özel Durumlar ve Migren

19 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in Genel/tarafından drturan_pyrzawp

Gebelik döneminde migren

Migrenli kadınlar, hamileliğin normal seyri içerisinde yaşanan hormonal değişikliklere bağlı olarak, hamileliklerinin ilk 3 ayında daha sık migren atağı yaşayabilirler. İkinci ve üçüncü üç aylık dönemlerde ise daha az baş ağrısı yaşarlar. Bunun nedeni ilk 3 aylık dönemden sonra, östrojen seviyesinin istikrarlı hale gelmesi, artan endorfin miktarı, kan glukoz metabolizmasının daha düzenli hale gelmesi, kaslardaki gevşeme gibi nedenlere bağlı olarak migren atakları azalır. Hamilelik ve emzirme döneminde yaşanan tüm baş ağrıları ciddiye alınmalı ve mutlaka nöroloji uzmanınca değerlendirilmelidir. Bu ağrıların hepsi migren olmayabilir ve altta yatan önemli bir durumdan kaynaklanabilir.

Özellikle gebelikte yaşanan ilk baş ağrısı ya da migren atağı oldukça önemli ve dikkat edilmesi gereken bir ağrı türüdür. Gebelikle birlikte değişen metabolizma, damarsal dolaşımdaki ve hormonal tablodaki değişkenlikler baş ağrısı yapabilecek olan bir takım ciddi hastalıkları tetikleyebilir. Gebelikte migren başağrılarında tedaviye cevapsızlık ikincil nedenleri araştırmayı gerektirir. Bunlardan özellikle preeklampsi, eklampsi gibi durumlar ile beyin toplardamarlarında pıhtılaşma(tromboz) ile gidebilecek, anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilecek hastalıkların göz önünde bulundurması gerekmektedir. %10 oranında ise ilk migren atağı hamilelik esnasında ortaya çıkar.
Genel olarak gebeliğin son 6 ayında azalan migren atakları, doğumdan sonra östrojen seviyesinin ani olarak düşmesi, uyku düzeninin değişmesi, yaşam kalitesinin bozulması gibi sebeplerle sıklaşarak geri dönebilir. Ayrıca bu dönemde emzirmenin de başlamış olması tedavi seçeneklerimizin sayısını azaltabilir.
Bu nedenle, gebelikten hemen sonraki dönemde ortaya çıkan migren ataklarının tedavisinde öncelikle yaşam kalitesini arttırıcı önlemleri almak, uyku, beslenme ve migren tetikleyicileri konusunda dikkatli olmak gerekir. Başağrısı atakları sırasında alınacak basit ağrı kesiciler ve migrene özgü ağrı kesicilerin süte geçme ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenlerle ilaçların süte geçme sürelerine göre süt sağımı yapılmalıdır. Ayrıca klasik anlamda kullanılan koruyucu tedavilerin de süte geçme olasılığı da unutulmamalıdır.

Gebelikte migren ağrılarının tedavisi nasıl olmaktadır?

Gebelik planı hastalarla mutlaka konuşulmalı ve almakta oldukları tedavi ona göre kesilme yönünde planlanmalıdır. Gebelik planı var ise gebelikte kullanımı sakıncalı ilaçları belirli bir plan dahilinde azaltarak kesilmeli, tedaviye hastanın durumuna göre belirlenecek stratejiler ile en güvenli yöntemlerle devam edilmelidir. Burada kullanılan ilaçların risk gruplarına dikkat edilmelidir. Ayrıca migren ataklarını arttırabilecek uyku düzensizlikleri, beslenme alışkanlıkları ve diğer tetikleyiciler belirlenmelidir. Migren tedavisinde kullanılan bir çok ilacın gebelikte kullanımı güvenli olmadığı için, gebelik planı olan migrenli kadınların gebe kalmadan önce bir nöroloji uzmanına danışması en akılcı yaklaşımdır. Gebelikte migren ağrılarının tedavisi için seçenekler sınırlıdır. Tedavi sürecinin hekiminizle birlikte yürütülmesi en doğru seçenektir. Yine olası tetikleyicilerden uzak durarak, gevşeme egzersizleri, bir takım biofeedback yöntemleri, meditasyon, yoga ve düzenli sağlıklı yaşam alışkanlıklarının korunması, ağrı yönteminin temelini oluşturmaktadır. Ancak bunlara karşın ağrıları olan migrenli gebeler için bir takım tedaviler önerilebilmektedir. Bunlar;

Magnezyum

FDA tarafından güvenlik kategorisi gebelik için D düzeyindedir. Yani güvenliliğine hastaya sağlayacağı fayda göz önünde bulundurularak karar verilmelidir.

Ondansetron

Hamilelikte bulantı ve kusmanın önlenmesi için sıklıkla kullanılmaktadır. Gebelik kategorisi B olup, kullanımına dikkat etmek gerekir.

Metklopramid

Hamilelikte bulantı ve kusmanın tedavisi için kullanılır. Gebelik kategorisi B’dir. Santral
sinir sistemi yan etkilerine dikkat edilmelidir.

Butalbital

Asetaminofen, aspirin, kafein ve kodein ile birlikte baş ağrısı tedavisinde kullanılan barbitürat türevi bu ilaç oldukça sık reçete edilmektedir.

Parasetamol

Gebelik migreni olan hastaların çoğunun kullandığı, gebelik kategorisi B olan bir ilaçtır. Çocuklarda dikkat eksikliği hiperaktivite ile ilişkili olabileceğine dair veriler bulunmaktadır.

Periferik sinir blokajı

Gebelik migreni için kullanılan oldukça güvenilir bir tedavi yöntemidir. Genellikle 15.gebelik haftasından sonra rahatlıkla kullanılabilir ve oldukça etkildirler.

Katamanyel/Menstrüel migren
Adet migreni diğer dönemlerde görülen migren ataklarına göre daha şiddetli olduğu gibi tedaviye de daha dirençlidir. Adet dönemi özellikle aurasız migrenler için önemli bir tetikleyicidir. Hormonal değişikliklere bağlı olarak en sık adetten iki gün önce ve adetin ilk günü ortaya çıkmaktadır. Adet migreninin tanısının doğru koyulması tedavi stratejisinin belirlenmesi için önemlidir. Migren ataklarına adetle ilişkili diyebilmek için, adetten 2 gün önce ve 3 gün sonra olmak üzere en az üç adet döneminin ikisinde aurasız migren atakları olması gerekmektedir. Bu amaçla en az 3 ay süre ile baş ağrısı günlüğü tutulmalı, migren ataklarının adet dönemi ile ilişkisi net olarak saptanmalı ve tedavi stratejisi buna göre planlanmalıdır.

ADET MİGRENİNDE TEDAVİ

İlaç Dışı Önlemler

Adet migreninde de diğer migren ataklarında olduğu gibi atakları azaltıcı önlemler almak gerekir. Uyku düzenine dikkat etmek, migren ataklarını tetikleyici besinlerden ve alkol alımından uzak durmak, parlak ışıklardan ve keskin kokulardan kaçınmak gerekir. Özellikle doğum kontrol ilaçları ve hormon kullanımı konusunda dikkatli olmak gerekir.

Atak Tedavisi

Adet döneminde ortaya çıkan migren ataklarında da diğer migren ataklarına benzer ilaçlar kullanılır. Bu dönemde kullanılan basit ağrı kesiciler ya da migrene özgü ağrı kesiciler (triptanlar) atağın şiddetine göre atak başlangıcından sonra en erken sürede alınmalıdır.

Özellikle adet döneminden 2 gün önce başlanıp adetin ilk 3 günü sürdürülen
tedavilerdir.
Bu tedavi planında adetin başlangıç tarihi önemli olduğundan, ancak adetleri düzenli kadınlarda düşünülebilir. Adet düzensizliği durumlarında ise günlük vücut ısısı ölçümü yapılarak ilaç başlama tarihi belirlenebilir.
Migren atak tedavisinde kullanılan ilaçlar kullanılabildiği gibi, östrojen dalgalanmasını kontrol altına alabilmek için cilt üstü patch ve jel formunda ilaçlar kullanılabilir.

Uzun Süreli Önleyici Tedavi

Adet migrenini uzun süreli koruyucu tedavisinde, migrenin koruyucu tedavisi için kullanılan klasik ilaçlar dışında hormon tedavileri kullanılabilir. Bu amaçla, değişik dozlarda östrojen içeren, ağızdan ya da ciltten uygulanabilen ilaçlar kullanılabilir. Daha az sıklıkta olmakla birlikte, rahim içi progesteron uygulamaları da tercih edilebilir. Sürekli hormonal tedavinin amacı, yumurtaların aktivitesini baskılamak ve düzenli bir hormonal denge yaratmaktır. Ancak, hormon tedavisinin, özellikle auralı migreni olanlarda, sigara kullananlarda, yaşı ileri kişilerde ve risk faktörü taşıyan kimselerde beyin damar hastalığı riskini arttıracağı unutulmamalıdır.

Perimenapozal dönemde migren
Perimenapozal dönem adet dönemlerinin düzensizliğine bağlı birçok komplikasyonla beraber migren ataklarının sıklaşma riski olduğu bir dönemdir. Bu dönemde gözlenebilen vazomotor semptomlar hormon replasman tedavisi ile önlenebilir. Oral östrojen preparatları migren ataklarını tetikleyebilir bu nedenle bu semptomlar için non oral tedaviler önerilir. Intrauterin levonorgestrel bir tedavi seçeneği olabilir. Östrojen kullanımı kontrendike kadınlarda vazomotor semptomları engellemek amacıyla paroksetin 7,5 mg (gece) veya gabapentin kullanılabilinir.

Yaşlılarda Migren
Yaşla birlikte primer baş ağrıları azalmakta, ayrıcı tanı da sekonder baş ağrıları dışlanmalıdır. Çok nadir migren baş ağrıları 50 yaşından sonra çıkabilir. Aura ile geçici iskemik atak ayrımı yapılmalıdır. Bu semptomları olan hastalarda ya da iskemik riski olan hastalarda tedavide ergotamin ve triptanlardan kaçınmak gerekir. Bu yaş grubunda komorbidite olasılığı yüksek olduğu için atak tedavisinde ve koruyucu tedavide bu durumu göz önünde bulundurmak gerekir. Parasetomol, NSAI, kombine analjezikler, antiemetik ajanlar IV magnezyum sülfat (2 gr, 10 dakikada verilecek şekilde) atak tedavisinde kullanılabilinir. Koruyucu tedavide beta blokörler, kalsiyum kanal blokörleri, antiepileptikler, antidepresanlar kullanılabilinir.

Status Migrenozus
Migren statusu atakların 72 saatten uzun sürmesidir. Kronik migrenden en önemli farkı zaman (kronik migren gibi 3 ay devam eden bir ağrı değildir), ağrının ve eşlik eden bulguların şiddetidir. Sekonder sebepler mutlaka ekarte edilmelidir. Bir kısım hastanın hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekmektedir.

Çocukluk Çağı Migreni
Çocuklarda migren prevelansı kızlar için %10, erkeklerde ise %5 civarındadır. Çocukluk çağı migren baş ağrıları yetişkinlerden gibi tipik özellikler taşımamaktadır. 12 yaşından küçük çocuklar baş ağrısını tanımlamakta sıkıntı çekebildikleri gibi tanı kriterlerinde yer alan fotofobi, fonofobi gibi tipik semptomlar görülmeyebilir, bu nedenle %10 civarında tanı kriterlerine uymayan migren tarzı baş ağrısı ve %45 civarında da olası migren denilebilecek baş ağrılarını çocuklarda görebiliriz. Tanıyı zorlaştıran bir diğer sebep ise çocuklarda migren varyantları şeklinde atakların görülebilmesidir. Okul başarısını, okul hayatını, yaşam kalitesini etkileyebilen migren ataklarına, sekonder sebepleri ekarte ettikten sonra tedavi uygulamalıyız.
Tedavi, ilaç ve ilaç dışı tedavi olmak üzere ikiye ayrılır. Çocuklarda öncelikle ilaç dışı yöntemler denenmelidir.
İlaç dışı tedavide;
Çocuğu ve aileyi hastalığı ile ilgili bilgilendirmek gerekir,
Yaşam şeklini düzenlemek; özellikle uyku ve beslenmenin düzenlenmesi, düzenli egzersiz, gevşeme teknikleri ve tetikleyicilerin farkındalığını artırma ve onlardan kaçınmanın sağlanması
Atak olduğunda karanlık ve sessiz bir odada dinlenme ve uyku Davranışsal terapiler; gevşeme egzersizleri, biofeedback

İlaç tedavisi; atak ve önleyici tedavi olarak ikiye ayrılmakta.
Akut atakta yaş gruplarına uygun birtakım ilaçlar kullanılmaktadır. Önleyici yani proflaktik tedavi ise özellikle günlük yaşam aktivitelerini engelleyen, anksiyete yaratan, ayda 3-4 günden fazla başağrısı olan çocuklarda uygulanabilir. Proflaktik tedavi erişkindekine benzer özellikler taşımaktadır. İlaç seçiminde yan etki profili ve ek
hastalık durumlarının iyi değerlendirilmesi, özellikle okul çağı çocuklarında uyku etkisi fazla ilaçlardan kaçınılması gerekmektedir.

Ergenlerde Migren Tedavisi
Migren başağrıları seks hormonlarının etkisiyle özellikle ergenlik döneminde kızlarda artmaktadır. 12 yaş öncesi kızlarda %10 sıklığında görülürken, 12-14 yaş arasında bu oran
%18’lere çıkmaktadır. Migren ataklarının adet döngüsü ile ilişkisini saptamak için en az iki aylık bir başağrısı günlüğü hasta tarafından tutulmalı ve buna göre karar verilip tedavi başlanmalıdır. Akut atak ve tedavide yetişkinlerde kullanılan tüm ilaçlar kullanılabilir.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/migren.jpg 666 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-19 11:13:452024-07-23 10:14:11Özel Durumlar ve Migren

Kafa Travması ve Beyin Hasarı

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in beyin/tarafından drturan_pyrzawp

KAFA TRAVMASI VE BEYİN HASARI

Sağlıklı bir beyin vücudumuzdaki kanın ve enerjinin %20’sini kullanır. Beyin oksijensiz ve enerjisiz kalmaya aşırı duyarlıdır. Beyinde sinir hücreleri 3 dakikadan sonra hasara uğramaya başlarlar ve ölürler. Maalesef ki ölen sinir hücreleri yeniden üretilemez. Ancak öğrendiğimiz yeni bilgiler ile hasara uğrayan hücrelerin görevini yeniden kazanabilmek mümkün.

Kafa travmasına bağlı beyin hasarı ne demek?

Eğer sağlıklı bir beyni siz herhangi bir sebeple oksijensiz, kan akımından veya enerjiden yoksun bırakırsanız sinir hücrelerinin ölmesine travmatik beyin hasarı diyoruz. Ani
geçirdiğiniz bir trafik kazası, ani beyin damarlarında tıkanıklık olması ile beyne hasar verilmesi travmatik beyin hasarı nedenidir. Dikkat edin, hemen saydığımız tüm nedenler ani ortaya çıkmış olan nedenler. İşte bu hastalarda beyin hızlıca hasar görür ve işlevini kaybeder. Her hastada farklı şekillerde klinik gözlenebilir.

Hastalarda görülen klinik ön planda beynin hangi bölgesinin etkilendiği ile ilişkilidir. Prefrontal bölge dediğimiz beynin ön lobu trafik kazası ile hasara uğramış ve ciddi davranış bozuklukları saldırganlık, unutkanlık yakınmaları ile getirilen hastam var. Kol ve bacaklarımızın hareket etmesini sağlayan beyin bölgesi etkilendiği için yatağa bağımlı halde gelen hastam var. Veya konuşma yetisini sağlayan beyindeki konuşma merkezi etkilendiği
için konuşması aniden duraklayan hastam var.

Elektrik çarpması sonucu şuur merkezi etkilenmiş, şuuru tamamen kapalı olarak getirilen hastam var. Tüm hastaların yakınması yeni ve ani başlamış. Olayın ani başlamış ve yeni olması biz hekimler için çok önemli neden mi? Artık sinaptogenez-nörogenez olarak adlandıran yeni bir gelişme bizi heyecanlandırıyor.

Sinaptogenez ölen beyin hücrelerinin yerine komşu hücrelerin görevi devralması ve beyindeki hasarın iyileştirilmesi demektir. Sinaptogenez dediğimiz olay ancak travmatik hasarın ilk 1-3 ayında hastaya müdahale ettiğimizde faydalı olabiliyor. Bu nedenle bu hastalarda tedavinin olayın ilk 3 ayında başlanması önemlidir.

Kafa travmasına bağlı beyin hasarı tedavisi

Tedavide ne mi yapıyoruz? Temel amacımız sağlam sinir hücresinin hasarlanan hücrenin görevini devralması için kapasitesini maksimum hale getirmektir. Bu amaçla sinaptogenezin sağlanmasında üç aşamalı tedavi yapıyoruz; beynin kan akımını artırmak, beyin enerji kaynaklarını güçlendirmek ve beyin dokusunu maksimum koruma sağlamak.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/kafatravmasi.jpg 666 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 17:33:472023-07-18 17:33:47Kafa Travması ve Beyin Hasarı

Genel Beyin Sağlığı

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in beyin/tarafından drturan_pyrzawp

1. COVID-19 beyni nasıl etkiliyor?
COVID-19’un beyni nasıl ve neden etkilediğini daha iyi anlamak için bir dizi çalışma yapılmaya devam ediliyor. Şu ana kadarki erken teoriler, bunun iki şekilde olduğunu gösteriyor. İlk mekanizma, beyne veya omuriliğe saldıran ciddi enfeksiyon vakalarıdır. Çünkü Çin ve Japonya’da bildirilen bazı vakalarda virüsün genetik materyali omurilik sıvısında bulundu ve bir Florida vakası beyin hücrelerinde viral partiküller buldu. Yani, virüs burundan girip beyne doğru ilerleyerek gerçekten de nörolojik enfeksiyona neden oluyor olabilir.
Diğer ikinci teori ise, viral enfeksiyona karşı savaşmak için agresif bağışıklık sistemi tepkisinin, vücuda ve beyne zarar vermesidir. Virüsün, en kötü senaryolarda ateş veya organ yetmezliği gibi bazı diğer etkileri de beyin fonksiyon bozukluğuna neden olabilir. Örneğin, bağışıklık tepkisi kan hücresinin iç yüzeyine zarar verir ve COVID- 19 hastalarında, kan pıhtılaşması yaygın olarak görülmektedir. Artan inme vakaları ve bazı nörolojik komplikasyonlar, bağışıklık sisteminin kan üzerindeki bu etkisinden kaynaklanabilir.

2. Beyni genç tutmanın yolları var mı?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlıklı yaşlanmayı şöyle tanımlıyor: Öğrenmek, büyümek, hareket halinde olmak, temel ihtiyaçları karşılayarak sosyalleşebilmek ve
topluma katkıda bulunmak. Beyin sağlığını korumak da ‘Sağlıklı yaşlanmanın’ önemli bir parçası.
Vücut kadar ‘beyni’ de beslemek, Omega-3 gibi sağlıklı yağ asitlerinden faydalanmak, beyin için çeşitli egzersizler yapmak ve öğrenmeyi, üretmeyi sürdürmek beyin sağlığı için önemli unsurlar. Beyin sağlığımızın yerinde olduğunun göstergeleri ise dengeli bir enerjiye sahip olmak, kaliteli uyku uyuyabiliyor olmak, keskin bir hafıza, iyi ruh hali ve hızlı öğrenme becerisi gibi şeyler. Dolayısıyla beynimizi ne kadar iyi beslersek yaşam kalitemiz de o kadar artar ve hatta yaşlılık günlerinde bile yeni sinir hücreleri üreten, genç ve dinamik bir beyne sahip olabiliriz.
Beyin sağlığı için gerekli olanların cevabını 3 temel sorunun altında irdeleyebiliriz:
I. Sağlıklı yaşlanıyor muyum?
II. Beyin dostu besinler tüketiyor muyum?
III. Beynime yeterince egzersiz yaptırıyor muyum?

3. Erişkin beyin hücrelerinin yenilenebildiğini biliyor muydunuz?

Eski bilgilerimizin aksine artık insan beyin hücrelerinin yenilenebildiğini biliyoruz. Bu yenilenme sürecinde nörojenez oranı düşük ise kaygı, stres ve hafıza problemlerine yol açıyor; yüksek ise bilişsel yeteneklerin artmasını sağlayarak, demans ve alzheimer gibi hastalıkları önlüyor. Nörojenezi artırmak ise hiç de zor değil. İşte beyin hücrelerinin artışı için yapabilecekleriniz.
Nörojenez, sinir ağlarından yeni sinir hücrelerinin üretildiği süreçtir. Yetişkinlerde bulunan sinir ağlarındaki üretici hücreler vücudun onarımında görev alıp, yetişkin dokuları yenileyebilme yetisine sahiptir. Dolayısıyla nörojenez belki de beyin sağlığının en önemli biyolojik belirteçlerinden biridir. Düşük nörojenez oranı kaygılanma, depresyon, stres ve hafızada bozulma problemlerine neden olabilirken, yüksek nörojenez stres, kaygı ve depresyonu azaltır, daha hızlı öğrenme, daha iyi problem çözme gibi bilişsel yetenekleri arttırır. Demans, alzheimer gibi hastalıkların gelişmesini önler. Nörojenezi artıran iki etken Nörojenezi nasıl artırabiliriz? Nörojeneze olumlu etkileri olan en önemli iki etken beslenme ve egzersizdir. Buna karşılık fiziksel aşırı yorgunluk ile hızlı yaşlanma, uyku problemleri ve stres gibi faktörler, nörojenez düzeylerini önemli ölçüde azaltır.

4. Henüz yakınmam yok ama beynimde bir sorun olabilir mi bunu hangi testlerle anlayabilirim?
Şu anda her kişiye özel beyin haritalamaları çıkarmak ve hastalıkları önceden tespit etmek mümkün. Özellikle ailenizde nörolojik bir hastalık öyküsü var ise bunu mutlaka öneriyoruz. Hiçbir yakınmanız olmayabilir ama ailenizde Alzheimer hastalığı öyküsü olabilir. Mutlaka genetic olarak taramalarınız yapılmalı, risk oranınız hesaplanmalı. Ailenizde inme, tumor veya başka bir hastalık öyküsü var, veya hiçvbiri olmamasına ragmen sigara alkol kullanıyorsanız değerlendirilmeniz faydalı olacaktır.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/genelbeyinsagligi.jpg 666 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 17:22:142023-07-18 17:22:14Genel Beyin Sağlığı

Çocuklarda öğrenmeyi ve beyin kapasitesini arttırmak mümkün

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in beyin/tarafından drturan_pyrzawp

Hafıza ve bilişsel performans çocukların hem okul hem de sosyal hayatlarında başarı için önemli bir gereklilik. Ancak düzenli çalışma ile kolayca çözülecek gibi
dursa da eğitim hayatı boyunca çocuğun aldığı dersler, sınavlar o kadar da kolay değil. Burada çalışma belleği dediğimiz bir hafıza önem kazanıyor. Çalışma belleği iyi durumda olan çocuklar problem çözme, görevleri planlama, organize etme ve birçok noktada daha başarılı. Ancak çalışma belleği problemi yaşayan çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu görülebilir. İyi haber ise şu; aileler bazı stratejileri uygulayarak hafızayı ve bilişsel performansı arttırabilir.

Çalışma belleği nedir?

Öncelikle çalışma belleğinden bahsedelim. Hafızayı genellikle kısa ve uzun süreli hafıza olarak biliyoruz. Ancak bir de çalışma belleği dediğimiz bir tür vardır. Edinilen bilgilerin depolandığı ancak aynı zamanda işlendiği bellek türüne çalışma belleği deriz. Çalışma belleği çocuklarda okul başarısı için çok önemlidir. Eğer çocukta çalışma belleği zayıf ise dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) görülebilir ancak tam tersi şekilde eğer çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu varsa bu da çalışma belleğinin ve bilişsel performansın zayıflamasına yol açabilir.

Peki çocuklarda bunu nasıl yapacağız?

1. Bilişsel uyarımı ve beyin esnekliğini artırın

Erken çocukluk dönemi dediğimiz 3-6 yaş arasındaki çocukların beyin gelişimi çevresel uyarılardan etkilenir. Çocuğun öğrenme yeteneği, deneyimleri, ne kadar çok uyaranla karşılaştığı, ne kadar çok sosyal ortama girdiği ve ailenin sosyo- ekonomik düzeyi bu gelişimi etkiler. Sürekli olarak yeni sinirsel bağlantılar kuran bu taze beyin yaşamın ilk yıllarında yeni bilgilerden, deneyimlerden etkilenir ve değişir. Bu değişim aslında beyin esnekliği yani nöroplastisite olarak adlandırılır. Nöroplastisite, beynimizdeki sinir hücrelerinin öğrenme ve değişme yeteneğidir. Bu yetenek bilişsel işlevlerin kazanılmasının yanı sıra motor becerilerin, dil becerilerinin, sosyal ve duygusal yeteneklerin belirlenmesini sağlar.

Çocuklarda beyin esnekliği nasıl arttırılır?

Bir çocuğun beynini uyarmanın en etkili yollarından biri oyundur. Oyun, çocuğun çevresini öğrenmesini ve ilişkilendirmesini sağlayan doğal bir aktivitedir. Bir oyun kendi içinde ödüllendirmenin yanı sıra, çocuk gelişiminin farklı bileşenlerinin işlevselliğini gerektiren uyarıcı bir faaliyettir.

Oyun çocuğa neler kazandırır?

Oyun çocuğun ruhsal gelişiminin yanı sıra bilişsel olarak da birçok kazanım sağlar. Bunlar;

Akıl yürütme

Refleksif (kendini bir obje olarak ele alıp kendi üzerine düşünme) ve temsili düşünme ile anlama yeteneklerinin uyarılması

Hafıza ve dikkatin aktivasyonu (Örneğin: El oyunları, taş oyunları vs.)

Hayal gücü ve yaratıcılığın gelişimi

Fantezi ve gerçek arasındaki ayrım

Dil ve soyut düşüncenin gelişiminin arttırılması

Kişisel özerkliğin geliştirilmesi

Yeni teknolojilerin kullanılmasıyla, akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve tabletler için mevcut olan bilmeceler, labirentler, mantıksal sorunlar gibi çeşitli oyunlar da çocuğun bilişsel işlevlerini geliştirebilir. Ancak her zaman çocuğun bireysel değil de arkadaşları ya da ailesiyle oynadığı oyunlar daha faydalıdır. Bireysel olarak oynayacaksa da hayal gücü gerektiren oyunlar bu esnekliği ve bilişsel kazanımı sağlar. Oyuncak olarak değerlendirirsek de her işlevi hazır sunan oyuncaklar değil lego ya da düz, fazla renkli olmayan ahşap bloklar gibi hayal gücü ile farklı şeyler yapabileceği oyuncaklar faydalıdır. Bunların yanı sıra parçaları birleştirmesi gereken puzzle gibi oyunlar da aynı faydayı sağlar. Oyuncakların yanı sıra bir müzik aleti çalmanın da zeka üzerindeki olumlu etkisini çok uzun zamandır biliyoruz. Araştırmalar, müzikle uğraşan çocukların, diğerlerine göre belirgin şekilde daha fazla akademik başarıya sahip olduğunu gösteriyor.

2. Fiziksel egzersizi atlamayın

Fiziksel egzersizin de beyne birçok faydası olduğunu ve beynin keskin kalmasını sağladığını biliyoruz. Fiziksel egzersiz bunu hem salgıladığı hormonlar ve kimyasallar sayesinde yapıyor hem de beyin el koordinasyonunu, motor becerileri geliştirerek bunu yapıyor. Ayrıca beyne giden oksijen de artıyor. Egzersiz sayesinde büyüme hormonu olarak bilinen BDNF dediğimiz hormonun seviyesi de artıyor ve bu yeni sinir bağlantılarının oluşmasını sağlayarak nöroplastisiteyi başlatıyor. Çocukları paten, kaykay, bisiklet gibi hem onları biraz zorlayarak öğrenmelerini sağlayacak hem de sevecekleri egzersizlere yönlendirmek bu açıdan faydalı olabilir. Çocukların enerjileri bizden katbekat daha fazla olduğu için yorulmaları onların derse odaklanmasını zorlaştırmaz. Bu durum beyinlerine gelişme ve öğrenme kapasitesini arttırma imkânı yaratır.

3. Uykuya dikkat edin

Uyku, gün içinde öğrenilen bilgilerin işlenmesini, kalıcılı birer bilgiye dönüşmesini sağlar. Uykusuzluk ise doğrudan hafızayı, yaratıcılığı, problem çözmeyi ve eleştirel düşünme becerilerini olumsuz şekilde etkiler. Ayrıca çocuklarda agresifliği, huzursuzluğu ve hiperaktiviteyi arttırır. İyi uyumayan çocukların hiperaktif oldukları için uyumadıkları düşünülür ama çoğunlukla tam tersi iyi uyumayan çocuklar huysuz, hiperaktif ve aşırı hareketli olur. Bu nedenle uyku da öğrenmeyi ve okul başarısını doğrudan etkiler. Çocuklarınızın uykusunu tam alabilmesi için; Her gün aynı saatte yatırıp, aynı saatte kaldırın. Hafta sonları ve tatillerde bile rutini bozmayın. Yatmadan en az 3 saat önce, tüm teknolojik aletlerden uzaklaşmalarını sağlayın. Çok şekerli ve karbonhidratlı beslenmelerini engelleyin.

4. Sosyalleşmelerini sağlayın

Sosyalleşme, çok fazla insanla iletişim kurmak çocuğa gözlem imkânı verir. Bu da çocuğun zekâsını geliştiren bir şeydir. İzole ve sadece aile içinde bir yaşam ise çocuk için büyük bir dezavantajdır çünkü sosyal aktiviteler de beynimizi uyarır. Harvard Üniversitesi’nden araştırmacılar, en aktif sosyal yaşamı olan insanların en düşük bellek düşüşü oranına sahip olduğunu keşfetti. Özellikle çocukların sosyalleşmesi, bellek arttırıcı faydalar sağlar. Bu yüzden eğlenirken, oyun oynarken bile sosyal çevreleriyle birlikte olmaları daha iyidir. Özellikle teknolojiyle bireyselleşip odasına kapanan çocuklarda, ciddi bilişsel ve duygusal sorunlar oluşur.

5. Beyin sağlığı için de beslenmeye dikkat edin

Beyninize en iyi yakıtı koymanız gerekir. Meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar, “sağlıklı” yağlar (zeytinyağı, fındık, balık gibi) ve proteine dayanan bir diyet, hafızayı da iyileştirir. Omega-3 yağ asitlerinin beyin sağlığı için çok gerekli olduğunu ve hafıza üzerindeki olumlu etkisini biliyoruz. Somon, ton balığı, pisi balığı, alabalık, uskumru, sardalya ve ringa gibi soğuk sularda bulunan yağlı balıklar da omega-3 açısından oldukça zengin besin kaynakları. Ayrıca topraklarımızda bolca yetişen ceviz, keten tohumu, balkabağı, barbunya, ıspanak, brokoli ve kabak çekirdeği gibi omega-3 kaynakları da balık sevmeyen çocuklar için alternatif olabilir. Omega-3 yağ asitlerinin içinden bulunan DHA ve EPA açısından zengin takviyeler de yine beyin sağlığı için faydalı olabilir. Bunları içeren gıda takviyelerini de çocuğunuzun almasını sağlayabilirsiniz.

Meyve ve sebzeler bizi toksinlerden ve onların yarattığı hasardan koruyan antioksidanlarla doludur. Özellikle de renkli meyve ve sebzeler iyi antioksidan kaynaklarıdır. Çocuğunuzun tabağında kırmızı, yeşil, sarı gibi olabildiğince farklı renkte meyve ve sebze bulunmasını sağlayabilirsiniz. Çok fazla karbonhidrat özellikle de beyaz un içeren işlenmiş karbonhidratlar tüketmek hafızaya zarar verebilir. Ayrıca kan şekerini hızlıca yükseltip sonrasında hızlıca düşmesine neden olan glisemik indeksi yüksek bu gıdalar çocuğunuzun uykulu, düşük enerjili olmasına neden olur ve odaklanma problemi yaratır. Araştırmalar da bunu doğruluyor. Rafine karbonhidratlarla dolu bir diyet hafızada ve bilişsel işlevlerde düşüşe neden oluyor. 317 sağlıklı çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada, beyaz pirinç, erişte ve fast-food gibi daha fazla işlenmiş karbonhidrat tüketenlerin, kısa süreli hafıza ve çalışma belleği de dâhil olmak üzere bilişsel kapasitelerinin azaldığını bulundu.
Çok fazla şekerli beslenmek, özellikle de beyinde kısa süreli belleği depolayan bölümün zayıflamasına ve hacminin azalmasına neden olur. Bu nedenle şekeri azaltmak önemli. Ancak bu sadece hafızaya yardımcı olmakla kalmıyor aynı zamanda genel sağlığı da iyileştiriyor. Hatta sadece çocukların şekerden kaçınması yeterli değil. Hamilelik sırasında kan şekeri yüksek olan annelerden doğan bebeklerin hipokampüs dediğimiz hafıza ile ilişkili bölümü normal gelişmez. Bu bebekler, aynı yaştaki bebeklere kıyasla daha kötü hafızaya sahip olabilir.

D vitamini vücutta birçok hayati rol oynadığı gibi beyin sağlığı ve bilişsel kapasite açısından da önemli. Düşük D vitamini seviyeleri, bilişsel işlevde azalmaya neden olur. Bir araştırma, kandaki D vitamini seviyesi yetersiz olanların, belleklerinde ve diğer bilişsel yeteneklerinde düşmeler olduğunu buldu. D vitamini eksikliği,özellikle daha soğuk iklimlerde ve koyu tenli olanlarda çok yaygındır. Çocuğunuzun D vitamini takviyesine ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek için kan testi yaptırarak öğrenebilirsiniz.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/cocukbeyin.png 720 1280 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 17:18:502023-07-18 17:18:50Çocuklarda öğrenmeyi ve beyin kapasitesini arttırmak mümkün

Beyin Yenilenmesi Mümkün Mü?

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in beyin/tarafından drturan_pyrzawp

Beyin hücreleri yenilenebiliyor, peki bunu hepimiz yapabilir miyiz?

Beyinde sinir hücreleri arasında bağlantı yolları vardır ve bu yollar sayesinde tüm hücreler birbiri ile haberleşerek sohbet eder. Komşu sinir hücreleri, beyne yeni bir bilgi girdiğinde veya beyin çevresel bir tehlikeye maruz kaldığında birbirleri ile haberleşir, çözüm üretir ve süreci beraber yönetirler. Tüm dış olaylara karşı uyum sağlamamıza yardımcı olan bu duruma beyin esnekliği diyoruz. Beyin esnekliği ve nöroplastisite kelimesi nöron; sinir hücresi ve plastisite; biçimlendirilebilir kelimelerinden oluşuyor. Beyin esnekliği sadece yaralanmalar iyileşirken değil, dış dünyadaki tüm çevresel etkenlere karşı tepki gösterir ve değişikliğe uğrar. Kendinizi yeni deneyimlere açarak nöroplastisiteyi artırabilir, beyninizi formatlayabilirsiniz. Beyninizi formatlamak için bilinçli olarak çaba göstermelisiniz, eğer buna tutku ve coşkuyu da eklerseniz harika olacak.
Beyninizi asla hafife almayın. Nöroplastisite ile beyin müthiş uyum sağlayabilen ve yenilenebilen bir organa dönüşebilir. Bende unutkanlık var eskisi gibi hafızam güçlü değil diye yakınmayı bırakın ve beyninizi nöroplastisite ile formatlayın.

Beyin Esnekliğinin Prensipleri neler?
1. “Kullan veya Kaybet”
Görevi aktif olarak devam etmeyen sinir bağlantıları, yer işgal etmemek için devre dışı kalır. Bu yüzden beyne verilen görevde başarıya ulaşmak için tekrarlama önemlidir. Örneğin, yeni bir dil öğrenmeye hevesli iken öğrendiklerinizi sık sık tekrarlamazsanız bir süre sonra unutursunuz.
2. “Kullan ve Geliştir”
Belirli bir beyin fonksiyonuna yönelik sürekli tetikleme, o fonksiyonun daha da gelişmesini sağlar. Vücudunun bir tarafını kullanamayan inme geçirmiş hasta kullanamadığı taraftaki kolunu veya bacağını mümkün olduğunca çok hareket ettirmeye çalışırsa, beynin bunu kontrol eden bölgesi daha hızlı gelişecektir.
3. “Tekrarlama Önemli”
Esnekliği sağlamak için yeterli düzeyde tekrar yapmak gerekir. Rehabilitasyon ortamında terapistlerin karşılaştığı zorluklardan biri, genellikle hastanın belirli becerileri kazanması için ne kadar zamana ihtiyaç duyulduğunu net belirleyememektir. Örneğin, bir hastanın tekrar yürümeyi öğrenmek zorunda kaldığı durumda, bunu sağlayabilmek için sadece fizyoterapistin gördüğü zamanlarda değil, diğer zamanlarda da yürümeye çalışması önemlidir.
4. “Yoğunluk Önemli”
Esnekliğin oluşturulması yoğun bir terapiyi gerektirir. Bu, tekrarlama kavramıyla da ilişkilidir. Vücudunun bir tarafını kullanamayan inmeli hasta örneğine dönersek “Terapinin uygun dozu nedir? Kaç seans yeterli olur? Bu seansların ne kadar sürmesi gerekir?” gibi sorularla sıklıkla karşılaşılır. Ne kadar yoğun bir terapi söz konusu olursa, beynin işlevlerinde dolayısıyla fiziksel ve bilişsel
kabiliyetlerde artma da o kadar hızlı olacaktır.
5. “Zaman Önemli”
Bir yaralanmadan sonra beyin olabildiğince çabuk iyileşmek ister, eğer geç kalınırsa ve tedavi süresi uzadıkça değişiklik yaratmak için daha fazla zaman harcamak gerekir. Yani etkilenmiş bir beyne ne kadar erken müdahale ederseniz başarı şansınız o kadar artar.
6. “Farkındalık Önemli”
Esnekliğin oluşturulmasında hastanın egzersizleri nasıl ve neden yapması gerektiğini bilmesi önemlidir. Çünkü hastaların durumu ve egzersizleri hakkındaki farkındalıkları, iyileşme sürecini de etkiler. Terapistin hastası için neyin önemli olduğunu bilmesi gerekir, Duyguların kesinlikle terapinin gücünü artırma potansiyeli vardır, mesela hasta durumunun farkında olarak egzersizlerine
katılmayı arzuladığında beynin iyileşmeyi daha çok istemesini sağlar, hafızada değişiklikleri daha kalıcı tutar.
7. “Yaş Önemli”
Esnekliğin uyarılması genç beyinlerde daha kolaydır. Daha genç beyinler yaşlı beyinlere göre değişimlere çok daha kolay adapte olabilirler.

Peki, biz neler yapalım?
1. Açık havada haftada en az 3 gün ve en az 30 dakika hızlı tempo yürüyüş yapın. Beyin esnekliğinin arttırılmasına yönelik yöntemlerin en önemlisi fiziksel aktivitedir. Egzersizin beyin gelişmesine katkısı olan ‘nörotrofik faktörleri’ artırdığı ve yeni damarların oluşmasını sağlayan anjiyogenezi uyardığı biliniyor.
2. Zihinsel olarak aktif olun. Haber izleyin, bulmaca çözün, mesela yeni bir lisan gibi yeni şeyler öğrenin. Zihinsel egzersiz, beyin için önemli olan ‘Beyin Türevli Nörotrofik Faktörü’ ve sinir hücreleri arasında bağlantılar kuran sinaptogenezi arttırır.
3. Stres esnekliği azaltan bir faktör, stresten uzak durun. Alabildiğiniz kadar sorumluluk almaya çalışın. Stres hafıza becerilerimizi olumsuz yönde etkiler. Gerçekten stresli hissettiğiniz zamanlarda anahtarınızı nereye koyduğunuzu ya da diğer gündelik şeyleri çok kolaylıkla unutursunuz. Stres hormonlarının belirli süre yüksek olması, sinir hücreleri arasında bağlantıyı azaltabilir ve yeni bilgiler oluşturmayı güçleştirir.
4. Sosyal ilişkilerinizi ve meşguliyetinizi sürdürün. Kitap okumak, hobi edinmek, rutin işleriniz yapmaya devam etmek, davet edildiğiniz yerlere arkadaş akraba toplantılarına giderek sosyalleşmek beyinde yeni bağlantıları kuran sinaptogenezi artıracaktır.
5. İyi beslenin. Dengeli içeriği zengin ve her besin öğesini barındıran bir beslenme rejimi ile nöroplastisite geliştirilebilir. Yaşamın her döneminde beslenmemizi önemsemeli, diyet içeriğimizin uzun ve sağlıklı yaşamın en önemli anahtarı olduğunu unutmamalıyız.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/beyinyenilenme.jpg 666 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 17:10:492023-07-18 17:10:49Beyin Yenilenmesi Mümkün Mü?

İnme Nedir Önlenebilir Mi?

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in beyin/tarafından drturan_pyrzawp

İnme nedir?

Beyne giden pıhtı sadece kalpten değil, beyin damarları da yaş ilerledikçe yaşlanıyor ve damar sertliği dediğimiz bir süreç ortaya çıkıyor. Bu da damar üzerinde pıhtılar oluşturabiliyor bu pıhtılar da beyine gidiyor. Kalpten çıkan ana damarı ağaç kökü gibi düşünelim. Ağacın uç dalları da küçük damarlar olsun, pıhtılar kökten çıkıp yol üzerinde tıkanmaya neden olabilir. Dallar tıkanırsa beynin beslenmesi bozulur, küçük damar tıkanırsa daha hafif büyük damar tıkanırsa daha ağır hasara yol açar. Kalpten çıkan bu damar dalları beyin derinlerine doğru giderek daralıyor. Pıhtı ne kadar büyükse damarı o kadar erken tıkıyor ve ortaya çıkardığı hasar daha fazla oluyor. Felç aniden ortaya çıkan beyin fonksiyonlarında kayıpla sonuçlanan bir durumdur.

Ülkemizde inme/felç durumu

Ülkemizde her yıl yaklaşık 200.000 kişi felç geçiriyor. Geçen her 40 saniyede bir kişi felç geçirmekte; üç dakikada bir kişi de felç nedeni ile yaşamını yitirmektedir. Felç son 20 yıla kadar dünya sağlık örgütü listesinde ölüm nedenleri arasında 3. sırada idi. Ancak özellikle son 20 yıldır tanı ve tedavi alanında hızlı gelişmeler sayesinde tedavi edilebilir bir hastalık durumunda ve bu tedavinin başarılı olması için erken davranmak hayati önem taşıyor. Acil durumlarda hızlı ve başarılı tedavi için felç konusunda deneyimli merkezlerin belirlenmesi ve acil hizmetinin hastaları bu merkezlere ulaştırmaları gerekmektedir. Felç tedavisi, hem sürecin iyi değerlendirilmesi ve hem de kullanılacak tedavi yöntemlerinin hastadan hastaya değişkenlik göstermesinden dolayı kişiye özgü bir tedavidir. Felç ile mücadelede tek bir hekim değil multidisipliner konusunda yetkin bir ekip birlikteliği önemlidir. Tıpta zamana karşı yarıştığımız hastalıklar vardır, felç bu hastalıklardan bir tanesi. Her geçen zaman beyindir diyoruz çünkü zaman geçtikçe sağlık merkezine ulaşmaya ne kadar gecikirsek beynimizin bir parçasını kaybediyoruz, felç böyle bir hastalık. Felç deyince bizden uzak sayılıyor ama çok yakınınızda olabilir. Herkesin başına her an gelebilir. Bugün engelli değiliz ama yarın olabiliriz. Özellikle risk grubunda olan kişiler önemli.

İNME ÖNLENEBİLİR Mİ ?

Ülkemizde her yıl yaklaşık 200.000 kişi inme geçiriyor. Her 40 saniyede bir kişi inme geçiriyor, üç dakikada bir kişi ise inme nedeniyle yaşamını yitiriyor. İnme, son 20 yıla kadar Dünya Sağlık Örgütü listesinde ölüm nedenleri arasında 3. sırada yer alıyordu. Ancak özellikle son 20 yıldır tanı ve tedavi alanında hızlı
gelişmeler sayesinde tedavi edilebilir bir hastalık durumuna geldi. Bu nedenle tedavinin başarılı olması için erken davranmak hayati önem taşıyor.
Acil durumlarda hızlı ve başarılı tedavi için inme konusunda deneyimli merkezlerin belirlenmesi ve acil hizmetinin hastaları bu merkezlere ulaştırmaları gerekiyor. İnme tedavisi, hem sürecin iyi değerlendirilmesi ve hem de
kullanılacak tedavi yöntemlerinin hastadan hastaya değişkenlik göstermesinden dolayı kişiye özgü bir tedavidir. İnme ile mücadelede tek bir hekim değil
multidisipliner, konusunda yetkin bir ekip birlikteliği büyük önem taşır…

Tıpta zamana karşı yarıştığımız hastalıklar vardır. İnme de bu hastalıklardan bir tanesi… Her geçen zaman beyindir diyoruz çünkü zaman geçtikçe sağlık merkezine ulaşmaya ne kadar gecikirsek beynimizin bir parçasını kaybediyoruz, inme böyle bir hastalık. Bizlerden uzak gibi görünüyor, oysa ki çok yakınınızda olabilir. Herkesin başına her an gelebilir. Bugün engelli değiliz ama yarın
olabiliriz. Özellikle risk grubunda olan kişiler bu açıdan oldukça önemli…

İNME, GELECEĞİNİ ÖNCEDEN HABER VERİYOR

İnme, sıklıkla geleceğini önceden haber verir. İnme gelişmeden riskli kişilerin koruyucu tedavisi en önemli yaklaşım olmalıdır. İnmenin önlenmesinde yaşam şekli değişiklikleri arasında özellikle beslenme çok önemli. Beslenmede doymuş yağ asitleri ve basit karbonhidrat içeren yiyeceklerden kaçınmak, lifli besinler yemeye özen göstermek, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek, tuzu kısıtlamak önem taşır. Özellikle Akdeniz diyetinin inmeden koruyucu (zeytinyağı ve sebze içerikli diyet) olduğu ortaya konulmuştur.
Diğer yandan fiziksel aktivitenin artırılması, açık havada zorlanmadan yapılan aerobik egzersizler inme riskinde azalma ile ilişkilidir. Kişilerin haftada 4 gün 45 dakika-1 saat veya günlük en az 30 dakika açık havada yürüyüş egzersizlerini
düzenli uygulamaları önerilmektedir.

Hipertansiyon, diyabet hastalığı, kolesterol yüksekliği gibi risk faktörlerinin kontrol altına alınması, tansiyonun 140/90 mmHg altında tutulması, sigara tüketiminin tamamen kesilmesi ve alkol tüketiminin kısıtlanması, kilo fazlalığının diyetlerle uygun sınırlara çekilmesi önemlidir. Bu risk faktörlerine yönelik
doktorunuzun gerekli durumlarda önereceği ilaçları düzenli kullanmak inme riskini azaltmaktadır.
İnme riskini azaltmak için 8 basit değişiklik:

Aktif olun.
Kolesterolünüzü kontrol altında tutun.
Daha sağlıklı yiyin.
Tansiyonunuzu kontrol altında tutun.
Kilo verin.
Kan şekerinizi düşürün.
Sigarayı bırakın.
Alkolü azaltın.

Bunlardan birini bile yapmanız etkilidir ancak tümünün kontrol altına
alınmasının inme riskini önemli oranda düşürdüğü gösterilmiştir. Yani ne kadar çok değişiklik yaparsanız, riskiniz o kadar fazla düşer. Örneğin; tansiyonunuzu normal seviyelere düşürmeniz inme riskinizi yüzde 50 azaltır. Sigara içmiyor
olmak veya sigarayı bırakmak ise riski yüzde 40 azaltır.

ACİL İNME TEDAVİSİ

Genellikle inmenin tedavi edilebildiği bilinmediği için hastaların hastaneye ulaştırılmasında çok geç kalınmaktadır. Bu hastalıkta tedavi yönünde eksik
bilinenler var. Toplumda maalesef ‘inme tedavi edilemez‘ gibi bir ön yargı var.
Ancak günümüzde inme geçiren bir hasta eğer ilk saatlerde hastaneye
ulaştırılırsa ve o hastaya ne kadar çabuk müdahale edilirse tedavi şansı o kadar artar. Hastaların inme geçirse bile yeniden toplumdaki yaşantısına geri dönmesi çok daha kolay gözüküyor. Toplumumuz henüz bu tedavinin farkında değil, bu tedavinin farkındalığını artırmamız gerekiyor.
İnme tedavisi girişimsel anlamda yeni bir yaklaşım, pıhtı oluştuktan sonra oksijensizliğe hassas beyin dokusunu kurtarmak ve oluşacak hasarı önlemek gerekiyor. İnme geçirdikten sonra her geçen dakika milyonlarca hücre ölümü demektir. Toplardamar yolu ile pıhtı eritici tedavilerin inmenin ilk 4.5 saatinde,
beyin anjiografisi yapılarak damarda pıhtının çıkartılması yöntemi yani mekanik pıhtı çıkarma yöntemi ise ilk 8 saatte hastaya mutlaka uygulanmış olması
gerekiyor. Tedavi ilk 3 saatte yapıldığında 7 hastanın birinde, ilk 4.5 saat içinde yapıldığında 11 hastanın 1 tanesi tamamen iyileşiyor.

ANİ İNME DURUMUNDA ASPİRİN KULLANALIM MI?
İnmede sebep beyin kanaması da olabilir, damar tıkanıklığı da olabilir. Kanı inceltici bir ilaç verdiğimizde kanamayı artırabiliriz. O nedenle kendi başımıza kanı sulandırıcı bir ilaç almamalıyız.

İNMEDE TANSİYON ÖLÇÜP TANSİYON İLACI VERELİM Mİ?

Kesinlikle böyle bir hastada tansiyonu yüksekse düşürmek için bir ilaç vermeye
gerek yoktur. Buradaki temel sorun felç en çok yüksek tansiyon olanlarda
gelişiyor ama felç geçirdiğimiz sırada tansiyon yüksek ise onu düşürmemek
gerekir çünkü bir damar tıkanıyor damar beyne kan götürür. Tansiyon için ilaç verirsek tansiyon düşer ve beyne giden kan azalır. Ani felç durumunda tansiyon ilacı vermemek gerekiyor.

HASTAYA KOLONYA DÖKELİM Mİ?

Hastaya su vermek, kolonya dökmek, hastayı kendine getirmek için yapılan şeyler gibi görünüyor ama aslında bunlar doktorlara zaman kaybettiriyor. Zamandan çalıyor oysa bizim hızlı hareket etmeye ihtiyacımız var acilde yapacaklarımız için
zaman kısıtlı. Hastayı bir an önce acile yetiştirmemiz lazım. Felç geçirdiğinde hastanın yutma fonksiyonu bozulmuş olabilir. Bu yüzden onu beslememeli ve su içirmemeliyiz aksi takdirde akciğerlere kaçabilir ve zatürreye yol açarak hastalığın hızla kötüleşmesine neden olabilir.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/inmenedir.jpg 667 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 16:22:032023-07-18 16:22:03İnme Nedir Önlenebilir Mi?

Diğer İlaç Dışı Tedavi Yöntemleri

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in Genel/tarafından drturan_pyrzawp

Bu tedaviler sadece migrene özgü olmayıp, çeşitli baş ağrısı tiplerinde de kullanılabilmektedir. Bu yöntemlerin bir kısmı için yeterli kanıt bulunmamakla birlikte bazı iyi seçilmiş hastalarda kullanılabilir.

Tetik nokta enjeksiyonu

Tetik nokta tedavisi özellikle migren ve gerilim tipi baş ağrısı olmak üzere farklı baş ağrısı tiplerinde kullanılabilen bir tedavi yöntemidir. Tetik nokta olarak ifade edilen durum, bir grup kas lifinin farklı nedenlerle uzun süre istemsiz olarak kasılmasına bağlı olarak yangısal bir reaksiyonun oluşması ve kronikleşen bu yangısal durumun özellikle CGRP ve Substans P gibi ağrı nörokimyasallarının salınımını artırmasına yol açmasıdır. Bu ağrı merkezlerine yönelik olarak bir takım lokal anestezik maddeler, serum fizyolojik, kortizon ya da botoks gibi ilaçlar kullanılabileceği gibi, kuru iğne olarak bilinen ince ve özel olarak üretilmiş iğnelerin kas içi stimülasyon yöntemi de kullanılabilir.

Kuru iğne tedavisi

Bu gergin kas gruplarına ince ve özel olarak üretilmiş iğnelerin kas içi stimülasyon yöntemi ile uygulanması esasına dayanan etkili bir uygulamadır. Bu uygulamada adından da anlaşılacağı üzere herhangi bir ilaç kullanılmaktadır. Etkinliği birçok bilimsel çalışma ile desteklenmiştir. İlaç kullanımı olmadığı için özellikle ilaç intoleransı, alerjisi ya da gebelik dönemi gibi kısıtlayıcı durumlarda tercih edilebilirliği ön plana çıkmaktadır.

Akupunktur

Geleneksel Çin tıbbına dayanan ve günümüzde birçok hastalığın tedavisinde kullanılan akupunkturun, özellikle migrenin atak dönemlerinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Çeşitli özellikteki iğnelerin, belirli noktalara batırılarak ağrıyı azaltması esasına dayanır.

Migren ameliyatı

Trigeminal sinir dalları başta olmak üzere beynin migren ile ilişkili bölgelerindeki sinir dallarının etrafında bulunan kas ve damarların serbestleştirilmesi esasına dayanır. Migren tedavi kılavuzlarında yer almayan bu yöntem, oluşturacağı geri dönüşümsüz/kalıcı nöroanatomik bozulma nedeni ile bir takım sinir kökenli ağrılara yol açabileceği gibi migren baş ağrılarını da tetikleyebilir. Bu invaziv işleme göre daha az yan etkili, daha güvenli, daha ucuz tedaviler vardır.

 

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/ilacdisi.jpg 666 1183 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 15:55:212023-07-18 15:55:21Diğer İlaç Dışı Tedavi Yöntemleri

Nöromodülasyon

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in Genel/tarafından drturan_pyrzawp

Nöromodulasyon, nörolojik hastalıkları oluşturan, fonksiyon kaybına uğramış ya da fonksiyon bozukluğu nedeniyle çeşitli klinik belirtilere neden olan sinir dokularının, kimyasal ya da elektriksel bir takım uygulamalarla uyarılarak, yeniden düzenlenmesi kavramına denir. Fonksiyon kaybına uğramış olan sinir dokularında uyarılma sağlanması, bu sinir dokusunun eksik olan fonksiyonunu kısmen geri kazandırabilir. Bu yöntemle, sinir dokusunun neden olduğu anormal uyarılar ve/veya ağrılar, nöromodülasyon ile baskılanabilir ve hastanın yakınmaları azalabilir.

Nöromodülasyon etkisini nasıl gösterir?

Fonksiyonel kayba uğramış sinir dokularında, bir takım nörokimyasal maddeler salınır ve bu nörokimyasal maddeler üzerinden, çeşitli anormal elektriksel aktiviteler oluşur. Sağlıklı bir sinir dokusunda, sinirin fizyolojik görevini sürdürmesi de bu nörokimyasalların türü ve yardımıyla olur. Sinir dokusundaki hasar ve buna bağlı ortaya çıkan fonksiyonel kayıp nedeniyle, fizyolojik elektriksel aktivite sağlanamayabilir. İşte bu açıdan nöromodülasyon ile hastaya dışarıdan verilen elektriksel ve kimyasal uyarı, bu mekanizmaların yeniden düzenlenmesini sağlar.

Bu uyarı için, dışarıdan elektrik üretebilen piller veya ilaç enjekte eden pompalar yardımcı olur. Nöromodülasyon için kullanılan bu piller, beyin, omurilik veya bu bölgelere yakın vücut alanlarındaki sinir dokularına uyacak şekilde, doku içine elektrotları yerleştirerek uygulanır. Bu elektrotlar hedeflenen dokuları uyaracak kadar uygun bir şiddette elektriksel uyarılar üretir. Parkinson hastalığı, esansiyel tremor (titreme hastalığı) ve migren gibi bir çok farklı nörolojik hastalığa ait problemler bu yöntemlerle çözülebilir.

Nöromodülasyonun kullanıldığı hastalıklar nelerdir?

Nöromodülasyon sinir hücrelerinin fonksiyonlarında bozulmaya yol açan her türlü nörolojik hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Hastalarda girişimsel yöntemlerle nöromodülasyon ekipmanlarının vücut içine yerleştirilmesi gerektiği ve pahalı bir yöntem olduğu için genellikle ilaç tedavisine dirençli, cerrahi tedaviye uygun olmayan ve şiddetli klinik belirtilerin eşlik ettiği klinik vakalarda uygulanması gündeme gelir.

Klinik uygulamalarda nöromodülasyonun en sık kullanıldığı rahatsızlıklar arasında epilepsi, migren, kronik sinir kaynaklı ağrılar, Parkinson hastalığı, idrar kaçırma ve işitme kaybıdır. Günümüzde başarı ile uygulanan nöromodülasyon tedavi yöntemleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Omurilik stimülasyonu (omurilik pili)
  • Arka kök gangliyon stimülasyonu
  • Sakral sinir kökü stimülasyonu (mesane pili)
  • Kronik ağrı nöromodülasyonu
  • Periferik sinir stimülasyonu
  • Derin Beyin stimülasyonu (beyin pili)
  • İntratekal ilaç infüzyonu (baklofen pompası)
  • Vagal sinir stimülasyonu (epilepsi pili)
  • Transkütanöz elektriksel sinir stimülasyonu
  • Transkranial manyetik stimülasyon
  • Koklear sinir stimülasyonu
  • Vizüel protez

Migren tedavisinde nöromodülasyon ve nörostimülasyon kavramları nedir?

Nöromodülasyon (NM) ve nörostimülasyon (NS), migrende ilaç dışı tedavi seçenekleri arasında önemli bir yere sahiptir. Migren tedavisinde ilk sıra klasik ilaç tedavileridir. İlaç dışı tedaviler hangi migren hastalarında gündeme gelir sorusunun cevabı ise;

Uygun ilaç tedavisi almasına karşın atakları devam eden hastalar,

Kullanılan ilaçlara bağlı yan etki yaşayan hastalar,

Başka bir hastalık nedeni ile kullanılan ilaçların, migren tedavisi için kullanılan ilaçlar ile etkileşiminin olduğu hastalar,

Uygun ilaç almasına engel olacak başka bir tıbbi durumun varlığı olan hastalarıdır.

Migrende, ilaç dışı tedavi seçenekleri içerisinde NM ve NS önemli birer yöntem haline gelmiştir.

Nöromodülasyon ve nörostimülasyon migrende nasıl etki eder?

Nörostimülasyon yöntemi kısaca; baş ağrısı ile ilişkili sinirlerde, fonksiyon kaybı ya da anormal nörokimyasal yanıtın, özel geliştirilmiş cihazlar yardımı ile elektriksel bir akım, manyetik bir akım ya da doğru akım verilmesine bağlı olarak uyarılması şeklinde tanımlanabilir.

Migrende NS, baş çevresinde cilt üzerinden yapılabileceği gibi, baş ağrısında neden olan sinirlerin yakınına girişimsel olarak yerleştirilen özel cihazlarla da yapılabilir.

Girişimsel olmayan ve baş çevresindeki cilt üzerinden uygulanan yöntemler;

Supraorbital Transkutanöz Stimülasyon (STS)

Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS)

Transkraniyal Pulse Stimülasyon (TPS)

Transkraniyal Doğru Akım Uyarımı (TDAU)

Vagal Sinir Stimülasyonu (VSS)

Bu yöntemlerin her biri, her migren hastası için uygun olmayabilir. Bu nedenle, seçici olarak, uygun endikasyonu nöroloji uzmanınca tespit edilmiş hastalara, bu yöntemlerden hangisinin kullanılacağı belirlenmelidir.

Supraorbital Transkutanöz Stimülasyon (STS)

Cefaly

Sinir blokajı için de kullanılan supraorbital sinirin üzerine uygulanır. Anatomik olarak göz çukurunun üzerinden çıkar ve baş ağrısı ile ilişkisi bilinmektedir. Cihaz bir bant ya da taç gibi başa bağlanarak, supraorbital sinir üzerine belirli frekanslarla elektriksel uyarım verir.

Uygulama pratiği, 3 ay süre ile günde 20 dakikalık uyartımlar şeklindedir.

Kronik migrende, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmış ilk STS cihazı Cefaly᷿® ismiyle hastaların kullanımına sunulmuştur. Kronik migren için olan bu cihaz yalnızca reçeteli olarak satışına onay verilmişken daha sonra reçetesiz satış onayı da verilmiştir.

Bu giyilebilir migren cihazı, son teknolojik yenilemelerle birlikte Cefaly Dual olarak kendini güncellemiş ve FDA tarafından 2020 yılında, 18 yaş ve üstü yetişkinlerde migren baş ağrılarının akut (atak dönemi) ve önleyici tedavisi için reçetesiz satılmasını onaylamıştır.

Cihazın (Cefaly Dual) 2 ayarı vardır; ACUTE ve PREVENT

ACUTE ayarında, cihaz bir migren atağının başlangıcında veya sırasında 60 dakika süreyle ağrının giderilmesi için kullanılıyor.

PREVENT ayarı ise günlük 20 dakikalık seanslarla migren semptomlarının sıklığını ve yoğunluğunu azaltıyor. Cihaz her seans sonunda otomatik olarak kapanıyor.

Relivion MG

Bir diğer e-TNS cihazı Relivion’dur. Cefaly’den farklı olarak bu son çıkan noninvaziv cihaz, hem trigeminal sinir dallarını hem de oksipital sinir dallarını (toplamda 6 sinir dalını uyarır) elektriksel uyarılar verir. Burnun her iki yanına yerleştirilen iki sensörü vardır. FDA tarafından erişkinlerde akut migren tedavisi için 2021 yılında onaylanmıştır. Doktor reçetesi zorunlu cihaz grubundadır.

Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS)

Adından da anlaşılacağı üzere, belirli beyin bölgelerine manyetik uyarım vererek etkisini gösteren bir cihazdır. Migrenli hastalar arasında bilinirliği daha yüksek olan bu cihazın, oksipital bölge olarak bilinen başın arka kısmından, stimülatör olarak ifade edebileceğimiz bir aparat yardımı ile manyetik uyarılar vererek, beyin kabuğundaki (korteks) elektriksel alanları etkileyerek bazı nörokimyasalların salınımını etkilediği düşünülmektedir. Bu etkisini sinir dokusundaki polarizasyonu etkileyerek sağladığı düşünülmektedir.

TMS cihazı, 18 yaş ve üstü migren hastaları için yalnızca auralı migren atağı için, 2013 yılında FDA tarafından onaylanmıştır.

Baş, boyun ya da vücudun üst kısmında metal olması, aktif bir implante tıbbi cihazın bulunması (kalp pili, derin beyin stimülatörü vd), epilepsi tanısı, ailesinde ya da kendisinde nöbet öyküsü olması, TMS için kontrendikasyondur.

Kural olarak 24 saatte bir uygulamadan fazla uygulanmamalıdır.

Single-pulse TMS (sTMS)

Migren için potansiyel bir önleyici ve akut tedavi olan sTMS cihazını başınızın arkasına yerleştirerek ve aktive ederek evde uygulayabilirsiniz. Cihaz, kafa derisinin katmanlarını, kafatasını, meninksleri (beyni ve omuriliği çevreleyen zarlar), beyin omurilik sıvısını ve yüzeysel katmanları hedef alan kısa bir manyetik darbe (uzunluk doktorunuz tarafından önceden ayarlanmıştır) gönderir. migren ataklarında yer alan nöronların elektriksel ortamını modüle ettiği korteks.

Mayıs 2018’de Cephalalgia dergisinde yayınlanan bir çalışmada, sTMS, migrenli kişilerin semptom yaşadığı gün sayısını azalttı. Kullanıcılar ayrıca kurtarma ilacına daha az ihtiyaç duyuyordu.

eNeura sTMS mini, daha önce Spring TMS markası altında satılan FDA onaylı bir sTMS cihazıdır. Pille çalışır ve elde taşınır, migren ataklarının hem önlenmesi hem de tedavisi için kullanılabilir.

Kullanıcı, kafatasının tabanını yerleştirmek için sTMS mini’yi başın arkasına sıkıca yerleştirir ve tutar. Bir düğmeye basarak, cihazın özel şekillendirilmiş elektrik bobinleri, migren ataklarını tedavi etmek ve bunlarla ilişkili beyindeki anormal elektriksel aktiviteyi keserek önlemek için tasarlanmış manyetik bir darbe gönderir.

sTMS mini’yi kullanmak için bir doktor reçetesine ihtiyacınız var.

Trankraniyal Pulse Stimülasyon

Neurolith® ismiyle piyasada olan cihaz, mekanotransdüksiyon mekanizmasına sahiptir. Asıl Alzheimer hastalığı için kullanılsa da (büyüme faktörleri, VEGF, beyin kan akışını düzeltme, yeni damar oluşumu, sinir rejenerasyonu ve nitrik oksit salınımını artırarak), migren tedavisi için de çalışmaları sürmektedir.

Vagal Sinir Stimülasyonu (VSS)

Noninvaziv VSS, gammaCore® (electroCore) cihazı gibi, özel cihazlar yardımı ile migren ve küme baş ağrısının tedavisi ve önlenmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. 2015 yılında migrenin akut atak dönemi için onaylandıktan sonra, 2019 yılında küme baş ağrısının tedavisi için de ruhsatlanmıştır.

Cihaz, Şubat 2021’den itibaren migren ve küme baş ağrılarının akut ve önleyici tedavisi için12-17 yaş arası için de ruhsatlanmıştır. Bir bilgisayar mouse’u büyüklüğünde olan cihazın iki uyarım yerine kayganlaştırıcı bir jel sürdükten sonra çene çizgisinin altından, herhangi bir boyun bölgesinden yaklaşık 2 dakika süreyle, elektriksel uyarım verirler. Uyarımın şiddetini uygulayıcılar kendileri ayarlayabilir. Önleyici tedavi olarak günde iki kezolacak şekilde düzenli kullanım önerilmektedir (3 ay süre ile). Hemikranya kontinya ve paroksismal hemikranya tedavisi için de onay almış olan tek NS cihazıdır. Doktor reçetesi zorunlu bir cihazdır.

REN/Uzak Elektriksel Nöromodülasyon

Uzaktan elektriksel nöromodülasyon (REN), baş bölgesine elektrik stimülasyonu uygulayan cihazları kullanmanın ataklarla ilişkili ağrıyı kötüleştirebileceğinden endişe duyan migrenli kişiler için özellikle yararlı olabilir. Benzersiz bir şekilde, bu yaklaşım üst koldaki periferik sinirleri uyarmak için tasarlanmıştır. Ağrı kontrolünde yer alan sinir sisteminin derin bir bölümünü modüle ederek migren ağrısını azalttığı düşünülmektedir. Spesifik olarak REN, beyin sapındaki (beyin ve omurilik arasındaki bağlantı) ağrı kontrol merkezlerini aktive eder ve bu da migrende oluşan ağrı sinyalini bloke eder.

Nerivio

Nerivio, 12 yaş ve üzeri kişilerde auralı veya aurasız migrenin akut tedavisi için FDA onaylı kablosuz uzaktan nöromodülasyon kol bandıdır. Cihaz, kişiselleştirilmiş tedaviler sağlamak için tasarlanmış bir uygulama tarafından kontrol edilir.

Uygulama, tedavi seanslarını ve migren ataklarını takip etmenizi sağlayan bir migren günlüğüne sahiptir. Migren yönetiminize rehberlik etmesi için günlüğü doktorunuzla paylaşabilirsiniz.

Nerivio, yalnızca doktor reçetesi ile kullanılabilir.

Her Nerivio cihazı on iki 45 dakikalık tedavi sunar. 12 tedaviden sonra pil artık çalışmaz ve cihazın geri dönüştürülmesi gerekir.

İmplante edilebilir Oksipital Sinir Stimülasyonu

İmplante edilebilir oksipital sinir stimülasyonu, başın arkasında, boynun hemen üzerinde bulunan oksipital sinire elektrik darbeleri gönderen bir cihazın cerrahi olarak implantasyonunu içerir. Öncelikle diğer tedavilerin başarısız olduğu kronik migren hastalarında kullanılır.

Pain and Therapy dergisinin Aralık 2020 sayısında yayınlanan bir araştırma, ONS cihazı implante edilmiş kronik migrenli kişilerin yaklaşık yüzde 50’sinde yaklaşımın etkili olduğunu buldu.

Özellikle ONS, cerrahiyi içermesi bakımından diğer sinir stimülasyon sistemlerinden farklıdır, ancak prosedür geri dönüşümlüdür.

Salvia Bioelectronics tarafından geliştirilmekte olan bir implante edilebilir cihaz, sinir aktivitesini veya vücudunuzun nasıl çalıştığını kontrol eden sinir lifleri aracılığıyla iletilen elektriksel uyarıların modelini etkilemek için hafif elektriksel uyarılar kullanır. Hollandalı şirket, nörostimülasyon sağlamak için kafanın şekline uyan implante edilebilir ince biyoelektronik folyolar üzerinde çalışıyor.

Spesifik olarak, şirketin implante edilebilir nörostimülasyon sistemi (kalp piline benzer), ilaç tedavisinin başarısız olduğu kişilerde migren ataklarına neden olan beyin süreçlerini bozmak için

biyoelektronik folyo teknolojisini kullanmak üzere tasarlanacak. 2020’de FDA, Salvia’ya implante edilebilir teknolojisi için çığır açan bir cihaz tanımı verdi.

  1. GammaCore
  2. NERİVİO
  3. CEFALY DUAL
  4. eNeura S-TMS mini
  5. RELİVİON

 

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/noromodulasyon.jpg 666 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 15:45:532023-07-18 15:46:18Nöromodülasyon

Botulinum Toksin Tedavisi

18 Temmuz 2023/0 Yorumlar/in Genel/tarafından drturan_pyrzawp

Botulinum toksin ya da Nörotoksin tedavisi son yıllarda özellikle migren tedavisi ile nöroloji pratiğinde adından sıkça söz ettirmektedir.

Botulinum Nörotoksin (BoNT), bir bakteriden üretilen oldukça güçlü bir zehirdir aslında. Bu zehiri ilaç yapan şey ise dozun bilinmesi ve uygulayıcının hekim olmasından kaynaklanır.

Kullanımı çok eski yıllara dayanan ve ilk olarak şaşılık ve blefarospazm tedavisinde kullanılmaya başlanan BoNT, son olarak 2010 yılında yayınlanan PREEMPT çalışmasında sonra migren tedavisi için, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesince (FDA) tarafından onaylanmıştır. PREEMPT çalışması, BoNT’nin migren ağrılarının sıklık ve şiddetini azalttığını, ağrı kesici kullanım oranını azalttığını, yaşam kalitesini yükselttiğini göstermiştir. Dolayısıyla ilaç aşırı kullanım baş ağrısında da etkili olduğunu desteklemiştir.

Migren’de BoNT kimlere uygulanabilir?

Endikasyon, nöroloji uzmanınca tanı almış KRONİK MİGREN hastaları içindir. Burada kriterler oldukça açıktır;

Bir ayın 15 ve/veya daha fazla gününde migren ağrısı yaşayan,

Diğer migren proflaksi ilaçlarını kullanmış olan,

16 yaşından büyük, gebe olmayan hastalara uygulanır.

Nasıl ve kim tarafından yapılır?

Standartize edilmiş olan alın, şakak, boyun, ense ve omuz noktalarına, özel olarak üretilmiş enjektörler ile işlem gerçekleştirilir. Uygulama en az 31 noktaya ve toplam 155 Ünite olacak şekilde yapılmalıdır. Bazı dirençli olgularda ek tetik noktalara da uygulama yapılabilir. Maksimum uygulama dozu 195 Ünite olarak belirlenmiştir.

Uygulama, NÖROLOJİ uzmanınca yapılmalıdır. İşlem hazırlık süreci hariç yaklaşık 10-20 dakika arasında tamamlanır.

Uygulama sırasında ağrı oluyor mu?

Uygulama için çok ince uçlu enjektörler kullanıldığından ve işlem öncesinde ağrı hissini azaltan bir takım uygulamalar yapılabildiğinden, hafif bir ağrı hissi dışında anlamlı bir sorun olmamaktadır.

Uygulama nerede yapılmalıdır?

Bir sağlık kuruluşu/klinik ortam dışında uygulanmaması gerekir. Gerek uygulama sırasında hijyen ve asepsi kurallarının sağlanabilmesi gerekse uygulama ile ilişkili ortaya çıkabilecek sorunların takibi açısından, uygulama deneyimi olan bir NÖROLOJİ uzmanının kontrolünde yapılmalıdır. Migrende BoNT uygulaması, migren tedavisinin bütüncül bir yaklaşımının parçasıdır ve medikal bir tedavidir. Kozmetik bir uygulama değildir. Tekniğine uygun, ağrı takibini yapabilecek, bu konuda uzmanlaşmış nöroloji hekimlerince yapılmalıdır.

Uygulama sıklığı nedir?

İlk uygulamadan 3 ay sonra ve daha sonra 6 ayda bir olmak üzere, en az 2 yıl süre ile uygulama tekrarlanır. Uygulamanın başarısını değerlendirmek için en az iki kez yapılmış olması gerekmektedir. En az iki uygulama yapılmadan bu tedaviden fayda görmediği söylenemez.

Beklenen etkileri nelerdir?

Migren ataklarının sıklığının azalması, süresinin kısalması ve şiddetinin hafiflemesi temel hedeflerdir. Ancak bunun yanında aşırı ağrı kesici kullanımında da azalma beklenir. Tüm bunların sonucu olarak 50 yaş altında en önemli iş gücü kayıplarından olan migrene bağlı yaşam kalitesinde de yükselme görülür.

Yan etkisi var mıdır?

Yan etkisi oldukça azdır ve kolay tolere edilir. Migrende BoNT güvenilir bir tedavidir. Önemli nokta, doğru bir teknikle, uygun dozlarda işlemin gerçekleştirilmesidir. Tüm bunlara karşın, geçici de olsa boyun ağrısı, bazen baş ağrısı, boyun kaslarında güçsüzlük, göz kapağında düşüklük, enjeksiyon yerlerinde ağrı ve kızarıklık olabilmektedir. Bu yan etkiler geçici ve nadiren görülür.

Botulinum nörotoksin migren ağrılarını nasıl geçiriyor?

BoNT, nöroloji pratiğinde görülen, aşırı ve istemsiz kas kasılmaları olarak özetleyebileceğimiz distoni, spastisite, hemifasiyal spazm veya blefarospazm durumlarında, kaslarda yumuşak ve geçici bir felce yol açarak kasın kasılmasını geçici olarak engelleyici etki gösterir. Bu etki ortalama 6 ay sürmektedir.

Migren ataklarında ise etki mekanizması farklıdır. Uygulanan BoNT, teknik olarak alın, şakaklar, ense ve boyunda yer alan sinir sonlanım noktalarına etki eder. Bu noktalara uygulanan BoNT, sinir uçlarının içine girerek, beynin ağrı merkezlerine ağrı duyusunu taşıyan bir takım nörokimyasal maddelerin (CGRP, Substans P vd) salınımını ve üretimini baskılar. Bu sinirlerde yer alan ve bir takım migren tetikleyicileri ile kolayca uyarılmaya duyarlı hale gelmiş ağrı alıcılarına da (reseptör) etki eden BoNT, bu duyarlılaşmayı engelleyerek (desensitizasyon) tetikleyicilere bağlı atakları da ortadan kaldırmaya yardımcı olur.

Botulinum toksin tedavisi ne kadar süre devam eder? Ömür boyu mu?

BoNT, Distoni, spastisite, hemifasiyal spazm veya blefarospazm gibi aşırı ve istemsiz kas kasılmaları ile giden nörolojik hastalıklarda, kas kasılmasını engelleyici etkisi ortalama 6 ay sürer. Bu süre sonunda yakınmaların durumuna göre tekrar uygulamaları gerekebilir.

Migren’de ise nörotoksinin mekanizmasının farklı olması, migreni oluşturan beyin bölgelerindeki sinir hücrelerine etki ederek, ağrı üretimini sağlayan nörokimyasallların salınımını azaltma ve özellikle sinir uçlarındaki ağrı alıcılarındaki duyarsızlaşma etkisi, ağrı kontrolünün sağlanmasına yol açar. Migren’de genel kabul ilk uygualamdan 3 ay sonra ve 6 ayda bir tekrarlanan uygulamalarla 2 yıla kadar tedaviyi sürdürme şeklindedir. Ancak 2 yıldan sonra da hastayı izleyen nöroloji uzmanının ve hastanın klinik durumuna göre belirli aralıklarla uygulamanın tekrarı gerekebilir.

https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2023/07/botulinum.jpg 665 1000 drturan_pyrzawp https://drturanpoyraz.com/wp-content/uploads/2024/07/logo2.png drturan_pyrzawp2023-07-18 15:36:542023-07-18 15:36:54Botulinum Toksin Tedavisi
Page 1 of 212

Sayfalar

  • Anasayfa
  • Basında Biz
  • Beyin Sağlığı Testi
  • Bize Danışın
  • deneme
  • Departments
  • Enflamasyon Testi
  • Hakkımda
  • Ne Yersek O Muyuz ?
  • News
  • Our Clinic
  • Özgeçmiş
  • Seminerler
  • Sertifikalarım
  • SSS
  • Tedavilerimiz
  • Videolar
  • Yayınlar
  • yeni

Kategoriler

  • beyin
  • Genel
  • migren

Arşiv

  • Temmuz 2023

Bize Ulaşın

  • Tel: 0 505 804 81 49
  • Adres: Mimar Sinan Mah.1400 Sok. Hidayet Hanım Apt. No:4 D:3 Konak-İZMİR
  • E-Mail: bilgi@drturanpoyraz.com

Uzmanlık Alanlarım

  • İleri Baş Ağrısı Tanı ve Tedavisi
  • Beyin Sağlığı
  • Nöroplastisite
  • Migren / Başağrısı
  • Fibromiyalji
  • Sağlıklı Yaşlanma
  • IV Tedaviler
  • Ozon Tedavisi
  • Tanısal Testler
  • Hasta Kabul Saatlerim

    P.tesi-Cuma: 09:30 - 17:30 C.tesi: 09:30 - 14:00

    Sosyal Medya

    © Tüm Hakları Saklıdır. Uzm.Dr.Turan Poyraz | Localveri Kurumsal Web Tasarım

    Sayfanın başına dön